dünya ile ahenk içinde bir yaşam
- İlksen Utlu

- Feb 22, 2024
- 4 min read
Hepimiz içinden geçtiğimiz zamanı kendimizi iyi hissettiğimiz, ürettiğimiz, verimli olduğumuz ve keyif aldığımız şekilde değerlendirmek istiyoruz. Bu hisleri ancak kendimizle ve yaşadığımız çevre ile bir ahenk içinde olduğumuzda yakalayabiliyoruz aslında.
İnsanın kendisi ve hayatla ahenk içinde olması öncelikle ayrılmaz bir parçası olduğu doğayla ilişkisi ile başlıyor.
Ancak tek yuvamız olan doğa kendi içinde ahengini koruyabilir ve sağlıklı olursa biz de insanlar olarak bunu sağlayabiliriz.
Geçtiğimiz 10 yılda ekosistemler, biyoçeşitliliğin kaybına neden olan bozulmalara maruz kaldı. Bu hal sayısız bitki ve hayvan türünü tehlikeye atmaya devam ediyor. İnsanlar olarak bizler de dünyada bulunan biyoçeşitliliğin bir parçasıyız. Diğer canlılardan farklı olarak dünyayla ilişkimizi hükmeden bir yerden kuruyor olmamız maalesef hem dünyanın hem de bizim dengelerimizi bozuyor. Hayatta her alanda olduğu gibi bu ilişkide de denge çok değerli. İşte bu dengeyi kaybettiğimiz noktada hem dünya hem de insan ahengini ve sağlığını yitiriyor.

Dünya son yüzyılda kaydedilen en yüksek sıcaklık değerlerinin yaşandığı bir dönemden geçiyor. Ve maalesef bu sürecin en açık müsebbibi insanlar. Kar amacının ekolojik endişelerin önüne geçmesi çevresel olarak yıkıcı uygulamalara yol açmakta. Başta fosil yakıt kullanımı, kentleşme, sanayileşme, ormansızlaşma gibi insan faaliyetleri sebebiyle Dünya’nın ekosistemi bozuldu. Tek yuvamız; depremler, seller, yüksek sıcaklık değerleri, şiddetli hava olayları, orman yangınları ile adeta çığlıklar içinde kıvranıyor ve bizi her defasında uyarıyor.
Dünya üzerinde insan eliyle yarattığımız bu krizden diğer canlılar gibi bizler de kaçınılmaz olarak hem madden hem de manen etkileniyoruz.
Bilim dünyası dünya üzerinde yaşamın devam edebilmesi için yapılması gerekenleri açık bir şekilde ortaya seriyor. Bu konuda da yalnızca büyük şirketler değil her birimizin sorumluluk almamız gerekiyor. ‘Bir benle olur mu bu iş?’ demeden hepimizin acilen hatırlamamız gereken bir gerçek var. O da yaşadığımız dünyanın hükmedeni değil de ayrılmaz bir parçası olduğumuz gerçeği. Dünya üzerinde bulunan tüm canlılarla bir olduğumuz ve bu değerli bütünün aslında küçük bir parçası olduğumuz gerçeğini daha da geç kalmadan hatırlamanın zamanı artık.
Geri dönüşü olmayan bu yolculukta bize düşen acilen doğduğumuz andan itibaren sahip olduğumuz ama büyüme yolculuğumuzda ufak ufak kaybettiğimiz farkındalığımızı yeniden ele geçirmek. Yapılan araştırmalar ve bu alanda yazılan bilimsel makaleler, teknolojik gelişmelerin ve hızlı kentleşmenin gölgesinde, doğa ile uyum içinde yaşamanın öneminin hiç olmadığı kadar kritik hale geldiğini gözler önüne seriyor.
Hayat bize ‘insan ancak bir parçası olduğu doğaya saygı gösterir, onun döngüleri ve halleri ile bir ahenk içinde olursa kendi özgün hayatında da bu ahengin renklerini ve yansımalarını yaşayabilir’ diyor aslında. Şehirlerde yaşayanlar bu hissi kısa bir süreliğine de olsa kendilerini doğanın onları kucaklayan kollarına attıklarında yaşadıkları ferahlama, canlanma hissi ile deneyimliyorlar.

Yaşadığımız hayatta ne zaman içimizdeki suyu, ateşi, toprağı, havayı hissediyoruz o zaman evrenin doğal akışıyla akmaya, yaşamaya, üretmeye başlıyoruz. Doğa ile kurduğumuz irili ufaklı ilişkilerde eğer tüm mevcudiyetimizle ve isteyerek o andaysak evren bize neler neler fısıldıyor özümüze dair aslında. Yeter ki dinleyecek kulaklarımız, görmeye istekli gözlerimiz ve hissetmeye gönüllü açık bir kalbimiz olsun.
Güneş hem bedenimize hem ruhumuza iyi geliyor. Alttan alta bizim de içimizde var olan güneşi, ateşi hatırlatıyor bize.
Ay döngüleriyle her şeyin bir zamanı ve sırası olduğunu, bir döngü tamamlanmadan bir diğerine geçemeyeceğimizi hatırlatıyor.
Toprak, fırsat bulup da ona şöyle bir boylu boyunca uzandığımızda bize güveni hatırlatıyor. Verimli olmanın da dinlenmenin de zamanları olduğunu, her toprağın, her bitkinin canlanmak, açmak ve meyve vermek için kendi zamanı olduğunu hatırlatıyor.
Bize kendi zamanlarımıza saygı göstermemiz gerektiğini söylüyor.
Değişen mevsimler, her şeyin bir zamanı olduğunu ve bu hayatta her şeyin gelip geçici olduğunu resmediyor adeta her haliyle.
Temel yapı taşımızın bir olduğu yıldızlara bakmak içimizdeki yıldızları, ışığı, enerjiyi; engin gökyüzüne bakmak ise bilinmezliğe teslimiyeti ve sınırsız olasılıklar diyarını hissettiriyor.
Mesela bir ormanda yürüyüşe çıkmak yaşamın doğum ölüm döngüsünün doğallığını hissettiriyor bize içten içe. Çünkü ormanlarda ölüm ve doğum iç içe. Bir ağaç yaşlanıp ölürken, çürüyerek toprağa karışıyor ve yeni yaşamlara can veriyor. Yaşamın içindeki ölüm ve doğumun ayrılmaz birlikteliğini daha gerçek ve çarpıcı bir şekilde bir ormandan başka ne anlatabilir ki.
Doğada vakit geçirmek ve buna özen göstermek ağacın, kuşun, çiçeğin, böceğin olduğu gibi insanın da yaşamın bu doğal döngüsünün bir parçası olduğunu hatırlatıyor. Bu deneyim bize öncelikle doğayla ve evrenle olan uyumumuzu ve ahengimizi hissettiriyor. Devamında ise bu ahenk duygusunun yansımalarını kendi özgün hayatlarımızın akışında yaşamaya başlıyoruz. İçinde olduğumuz bu hal bizi kendiliğinden hükmetme duygusundan uzaklaştırıyor.

2024’te bizi nelerin beklediğini tahmin etmekle birlikte hayatın her anının sonsuz olasılıklara açık olduğunu da hep hatırlamak gerekiyor. İnsanlık tarihi boyunca her devrin kendine has zorlukları olduğu gibi bu devrin de var. Tüm zorluklara rağmen hayata tutunmak için elimizden gelenin en iyisini yaparak hayata katkı sunmaktan başka çaremiz yok.
Zira dünyamız çığlıkları ile bize sesini duyurmaya çalışıyor. Dünyanın daha yaşanabilir, sağlıklı ve ahenkli bir yer olması için her birimizin en başta kendimiz sonrasında da yeni nesiller için yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımız var.
Çocukların, gençlerin bir parçası olduğumuz doğaya karşı daha bilinçli bir farkındalık geliştirmelerini ve daha yaşanabilir bir dünyada yaşamalarını diliyorsak bunun için emek vermeliyiz. Başta kendiyle bağlantıda, bir parçası olduğu doğayla, evrenle ahenk içinde yaşamak üzere emek veren bireyler olarak bizden sonra gelen nesillere rol model olmamız çok değerli. Yaşadığımız bu deneyimi bulduğumuz her fırsatta onlara da yaşatmaya çalışarak doğayla ve dünyada bulunan diğer tüm canlılarla bir olduğumuz bilincini yeni nesile aktarabilirsek dünya nasıl da sağlıklı, yaşanası, ahenk, sevgi, saygı ve anlayış dolu bir yer olur, bir düşünsenize!
----------




Comments